Beden gerçek
düşleyendir.
Beden, düşler
ve onun hücreleriyle organları da düşlerler.
Beden, senin
kişisel dünyanın gerçek yapıcısıdır.
Stefano E. D’Anna, Tanrılar Okulu
Mutluluğu yadsıyan tüm saçma fikirler tek tanrılı
dinlerle birlikte ortaya çıkmıştır. İnsanı baltalayan, yoksunluk hissi ile
kurban rolünü aşılayan, acı çekmenin erdemli olduğunu vurgulayan, yani günümüz
toplumunda kabul gören depresif insan tipi İsa’dan sonra meydana gelmiştir. Tüm
dinler yaşamamızın en önemli nedeninin nihai sona ve öte dünyaya hazırlanmak
olduğunu deklare eder. Bu dünya yalandır. Burada yaptığımız her aktivite bizi
cennete ya da cehenneme götürecek bir ödül ya da ceza olgusudur. Bize öğretilen
ve dayatılan bu büyük yalanla yaşamaya öyle alışmışızdır ki, başka bir
gerçekliğin olabileceğini düşünemeyiz bile. Böylece bir gün öleceğimizi kabul
ederek yaşamaya çalışırız.
Yanlışların en büyük nedeni olan ölüm korkusu, dindarlarca
cezalandırılma korkusu iken; daha aklı başında olanlar için yokolma, varlık
durumunu kaybetme, hiçbir yerde olmama korkusudur. Her halükarda bu korku ile kendimizi
günden güne ölüme hazırlarız. Bu nedenle hastalıkları icat ederiz.
Bana göre iki tür insan vardır: Sağlığı seçenler ve
hastalığı seçenler. Hastalığı kim isteyerek seçer ki? diyebilirsiniz. Ama onlar
bundan garip bir zevk alırlar. Bilinçsizce, yaşlılığa ve ölüme hızla ulaşmak
isterler. Kimileri içinde bulunduğu ümitsiz durumdan, mutsuzluktan kaçış yolu
olarak hastalığı seçer. İşini sevmeyenler ya da okula gitmek istemeyen çocuklar
yatağı kurtuluş olarak görürler. Başkalarına ihtiyaç duyanlar da sürekli
hastalanarak ilgi talep ederler. Kısaca mutsuz insan fiziksel ya da psikolojik
olarak hastalanır ve bunu dikkat çekici bir firar yöntemi olarak kullanır.
Bunlar öyle alışılmış, doğal durumlardır ki hepimiz “ıssız adam”ları bağrımıza
basarız; hatta onlar daha derinlikli insanlar olarak kabul görürler.
“Ölüm bizi ilgilendirmez” der hazcılar. “Biz varolduğumuz
sürece, ölüm yoktur; ölüm olunca da, biz artık yokuz.” Yani kimse kendi
ölümünden acı çekemez. Bu gerçeği kabullendiğimizde her anımızı severek,
isteyerek, büyük bir hazla ve mutlulukla değerlendirmememiz için hiçbir neden
kalmayacaktır.
Dreamer, Tanrılar Okulu’nda daha da ileri giderek “Dışımızdaki
bir tanrısallığa, yani bedenimizin ötesinde bir varlık olduğu fikrine inanmak,
dünyada en yaygın kabul görmüş boş inanış olup insanlığın en büyük
katillerinden biridir.” der. Çünkü varoluşumuzun kaynağı tam da buradadır,
içinde bulunduğumuz bu doğal ortamda. Cennet de buradadır, cehennem de.
Hastalık da sağlık da burada seçimimizi bekler.
“En üstün iyilik hazdır. Yaşamanın amacı mutluluk
olmalıdır.” *
* Epikuros (İ.Ö. 341-270)
Atina’da bir felsefe okulu kurdu. Aristippos’un hazcı ahlakını geliştirip bunu
Demoktirtus’un atom öğretisiyle birleştirdi.